Mevlânâ’nın Lakapları, Mahlasları

Adı, Muhammed lakabı, Celaleddin’dir. Bütün tarihçiler bu lakapla tanırlar. Celaleddin isminden başka Hudavendigâr lakabı ile de yâd edilir. Mesnevî şerhlerinin bazısında ondan, Mevlânâ Hudavendigâr diye bahsedilir. Nitekim Mevlânâ’ya ve babasına yarım asra yakın hizmette bulunan Sipehsalar’ın yazdığı hem üstadım, efendim, merhum Midhat-ı Baharî Hazretleri, hem Ahmed Avni merhum, hem de Tahsin Yazıcı tarafından Türkçeye tercüme edilen Menâkıb kitabında da Hudavendigâr tabiri sık sık geçmektedir. Mevlevî ve Mevlânâ tabirlerine gelince, bugün, umumiyetle Mevlevî kelimesi ile Hazreti Mevlânâ’ya gönül verenleri kasdediyoruz. Halbuki, eski devirlerde bu lakap, Sûfîler arasında, Hak âşıklarına, hakikat ehli olanlara, gönülleri uyanık kişilere tahsis edilmiştir. Bu yüzden bizim Mevlânâmızı da Mevlevî diye yâd edenler olmuştur. Ezcümle (835/1432) yılında vefat eden Tebrizli büyük Sûfî şair Kâsım-ı Envar hazretleri şu beytinde Mevlânâ’yı Mevlevî kelimesiyle yâd etmiştir: “Ey Kasım puttygen download , eğer sen, mânâ canını aramak, bulmak istersen Mevlevî’nin mânâlar kaynağı olan Mesnevîsini oku.”

“Bizim efendimiz” mânâsına gelen Mevlânâ kelimesi, isminin başına getirilerek Mevlânâ Celaleddin diye yâd edildiği gibi, sadece Mevlânâ diye de çağrılmış ve çağrılmaktadır. Çoğu zaman bu lakap kullanılmaktadır. Esasen velilerden bahseden kitaplarda, halk sevdikleri velileri, hep bu adla zikretmişlerdir: Mevlânâ Halid, Mevlânâ Kasım, Mevlânâ Ahmed adları, menâkıb kitaplarında sık sık geçer. Hazreti Mevlânâ, hayatının çoğunu, o zamanlar Rum diyarı diye anılan Anadolu’da geçirdiği için Mevlânâ-yı Rûm yahut Mevlânâ Celaleddin-i Rumî yahut da sadece Rumî diye anılmaktadır. Hazreti Mevlânâ’nın şiirdeki mahlası Şems-ı Tebrizî’dir. Nâdiren hâmûş (hamûş) kelimesini de kullanır.

 

 

Kaynak: Şefik Can, Mevlânâ Hayatı Şahsiyeti Fikirleri, Ötüken Neşriyat, 1997, s. 31.