Hz. Adem, senin azarlayışının verdiği neşe ile cennetin bahçesini bıraktı da yeryüzünde kapı eşiğini makam edindi.

 

 

• Ey benim canım! Benim her yönümde, altı cihetimde de senin güzelliğinin resmi var. Ben her tarafta seni görüyorum. Aynada da parıl parıl senin yüzün parlamada.

• Aynasını ancak kendi miktarınca görebilir. Çünkü sen bu kadar güzellikle, bu ihtişamla aynaya sığamazsın.

• Güneş, seni ne vakit görebilirim diye, senin güneşinden sordu. Güneşin cevap verdi de, dedi ki; “Sen battığın zaman ben doğarım.”

• Ey aşk! Işığı yedi kat göğe sığmayan akıl, nasıl oldu da senin tuzağına düştü, senin çuvalına girdi?

• Akıl, aşk harmanının ancak bir buğday tanesidir. Fakat bu buğday tanesi, senin kolunu kanadını bağlamıştır.

• Hakk’ın ebedî hayat denizine dalarak ebedî canı görünce, bu can sana kol ve kanat kesildi.

• Artık aşka sahip oldun. Sence şu mal mülk ne işe yarar? Bu alemin devleti yüksek mevkî, senin ulaştığın mevki’e ve devlete göre, ne işe yarar? Kaç pars eder?

• Sana karşı köpek nefsimiz, tilkilik edecek, hilelere baş vuracak, buna imkar var mı? Senin çakalına arslan bile secde eder.

• Ey benim canım! Gece gibi, gündüz gibi, elsiz ayaksız yollara düşmüş, koşup duruyorum. Çünkü gökyüzünden her an “gel” diye çağırdığını duymadayım.

• Senin nuruna karşı bizim karanlığımız da nedir? Senin güzel işlerine karşı bizim kötü işlerimizin ne değeri olabilir?

• Gündüzleri, senin ağacının altına düşmüş gölge gibiyiz. Geceleri de seher zamanına kadar dertten, eleminden emin olduğumuz halde ağlayıp, inlemedeyiz.

• Hz. Adem, senin azarlayışının verdiği şevkle, neşe ile cennetin bahçesini bıraktı da huzurunda kapı eşiğini makam edindi.

• Gönül denizi, senin insana değer verişinden, insana ikramda bulunuşundan köpürür, coşar. Fakat ben, senin sözlerine müştakım. Onun için dudağımı kapıyorum, susuyorum.

 

Divân-ı Kebîr Seçmeler, Şefik Can, Cilt 3, 1086