Mesnevîhan Şefik Can, Mevlânâ, Mesnevî ve Mevlevîlik

Şefik Can Hoca Efendi (Şefik Dede) ile Nisan 2004 tarihinde uzun bir röportaj yaptık. Daha soracak ve öğrenecek çok şeyimiz olduğu için ileriki bir tarihte röportajımıza devam etmek üzere randevulaşarak kendilerinden ayrıldık. Ancak daha sonra geçirdiği ani bir rahatsızlık neticesinde konuşma zorluğu çekmesi sebebiyle randevumuzu gerçekleştiremedik. Rahatsızlığı neticesinde Hakk’ın rahmetine kavuştu. Bu nedenle, soracağımız bir çok soru elimizde kalmıştı. Yirminci asrın neredeyse tamamına şahitlik etmiş, ilim, irfan ve edebiyat çevreleriyle beraber olmuş, bir çok önemli hadiseye şahitlik etmiş, doksan altı yaşlarındaki Mevlânâ ve Mesnevî uzmanı asırlık çınar susmuştu. Röportajı nasıl kâmil bir hale getirebiliriz diye çabalarken imdadımıza kendilerinin işareti ile asistanı Bahar Nur Artıran hanımefendi yetişti. Şefik Dede ile daha önce yapılmış olan röportajlarda, sormak ve öğrenmek istediğimiz soruların cevabı olabileceğini söyledi. Biz de bu güne kadar çeşitli dergi ve gazetelerde Şefik Dede ile yapılmış olan bir çok söyleşi ve röportajları tek tek tarayarak, merak ettiğimiz soruların cevabını buralarda aradık. Neticede bu röportaj ortaya çıktı. Kendilerine Allah’tan rahmet diliyoruz (S. Küçük)

 

 

Şefik Can kimdir?

Devamını Oku

Hâtunların Övüncü, Gürcü Hâtun’dan Günümüze Gelen Kubbe-i Hadrâ

Kubbe-i Hadrâ’nın gölgesine asırlardır nice Hakk âşıkları niyâz içre bende oldular. Cenâb-ı Hakk katından gönüllere nüfûz eden bu İlâhî aşk öyle bir mukaddes sonsuzluktur ki ne evveli vardır ne âhiri. Zâhir ve bâtın tecellîgâhda temaşa edilen her zerrenin ardında muhakkak ki o mutlak gayb güzelinin mührü görülür. İlâhî bir görüş, rahmanî bir duyuş ve ulvî bir idrâk olmalıdır ki bu mührü gizleyen perdeler açılıversin.

Her ne kadar kendi acziyetimizle ötelerin seslerini işitemesek de, cümle âlem anbean tesbih ve zikirler içinde hâl ile bizlere bir şeyler anlatır. Hazreti Pîr Mevlânâ’nın gül bahçesindeki Huzûr-u âlisinden de rahmet rahmet uçuşan sırlı nağmeler topraktan yaratılmış insanın bağrına hiç dinmeden yağar.

Devamını Oku

Ben Bir Güzel Gördüm*

H. Nur Artıran 

 

 

Sevgili dostlar; 23.1.2005 Pazar günü saat 22.50’de koca bir deryanın coşkun dalgaları derin bir sessizliğe gömüldü. Tevâzu’un, hoş görünün, alçak gönüllülüğün, mütevâzılığın en büyük kalesi yıkıldı. İnsanı insan yapan değerleri gösteren çok kutlu bir ayna kırıldı. Doksan altı yıllık yaşamında aldığı her nefesi, Hakka, hakikat’a, Hz.Mevlânâ’ya ve bu yolda hizmete adayan, insana ve düşünceye saygının sembolü bir güzel insan, bu fâni âlemde hiç dinmeyecek bir aşk sadâsı bırakıp cân-ı cân olup gitti.

 

Bugün 30.1.2005, aradan çok uzun bir yedi gün gelip geçti. Şefik Can dedemizden yıllardır işittiğim, “Her şey fâni, her şey hayâl, bizler gölge varlıklarız” sözü son günlerde iliklerime kadar işledi. Şu an ise; Cenâb-ı Allah’ın keremiyle kendileriyle tanışma lütfuna eriştiğim, hayatımın en kutsal gölge varlığı olan Şefik Can dedemizin boş kalan yatağının yanı başında sevinçle hüznün birleştiği bir yerdeyim. Çok değil birkaç gün önce aynı saatlerde, bu odada çok büyük bir heyecan ve telaş vardı.

 

Sevgili dedemiz, 14.11.2004 günü Zürih’te mânevi evlatlarının evinde Ramazan Bayramı’nın birinci günü sabah saatlerinde, beyin damarındaki bir tıkanıklık yüzünden aniden rahatsızlandı. İsviçre’de yapılan ilk tıbbi müdahalelerden sonra Türkiye ve İsviçre’deki doktorların ortak kararıyla İstanbul Şaşkınbakkal’daki devlethanesine getirilerek, burada tedavisine devam edildi. Bugün ise 23.1.2005 Kurban Bayramı’nın dördüncü günüydü ve dedemizin durumu yine sabah saatlerinde beklenmedik bir şekilde ağırlaşmıştı. Akşam gün bitimine doğru, Doktor Faruk Öndağ ve Yoğun Bakım Hemşiresi Meltem Öndağ dedemizin başucunda büyük bir gayretle tıbbın elverdiği her şeyi yapmaya çalışıyordu. Gerekli olan müdahalelerin büyük bir dikkat ve hassasiyet içerisinde tamamlanması bizleri oldukça rahatlatmıştı.Yoğun bir telaş ve endişenin ardından lütfedilen bu mutlu anı belgelemek için kısa bir video çekimi yaptım. Bendenizdeki sükuneti fark eden, Doktor Faruk Bey; olayların bazen hiçte göründüğü gibi olmadığını, ümitsiz bir hastanın bir anda hayata geri dönebileceği gibi, geri geldiği zannedilen bir hastanın da aniden aramızdan ayrılabileceğini söyledi. Bendeniz bu zarif uyarıya rağmen dedemizin aramıza geri döndüğüne inanmak istiyordum. Çünkü o günü oldukça sıkıntılı geçirmişti. Hâlbuki şimdi son derece sakin ve huzurlu görünüyordu. Fakat çok kısa bir zaman sonra çok  gizli bir kuvvet, hepimizi yönlendirmeye başladı bile. Âni bir kararla dedemizin baş ucunda bulunan kasetçalara Kâni Karaca’nın seslendirdiği, “Nay-i Osman Dede’nin Uşşak Mevlevî” ayinini koydum.

Devamını Oku

KİTAP ve ŞİİR SEVDALISI BİR HAKK DOSTU ŞEFİK CAN

H. Nur Artıran 

 

 

Kitapların da insan gibi kaderi olur mu? Hz. Mevlânâ ağaçların bile kader gereği zaman zaman bir çok sıkıntılara düştüklerini soğuk kış günlerinin tabiat için en büyük imtihan olduğunu Mesnevî’sinde dile getirmiştir. Aşağıda bilgilerinize arz edilen makalede bile kitaplarında insan gibi ilahi takdire boyun eğdiklerini çok açık bir şekilde görmek mümkün.

 

 

Kitaplar ve Kaderleri:

 

Nev’î şahsına münhasır bir çok değerli meziyetleri olan Şefik Can dedemizin kitaplara ve şiire karşı göstermiş olduğu çok büyük bir ilgiyi ve bu konudaki hassasiyeti sanırım bir çok kişi tarafından yakinen bilinmektedir. Onun Hz. Mevlânâ’dan sonra gönlünde hissettiği ilâhi aşk niteliğinde ki bu bağımlılığın nereden geldiği ve bir asırlık ömrü içerisinde en zor şartlarda bile esirgeyip korumağa çalıştığı en kadim dostları olan kitapların, vuslatından sonra akıbetinin ne olduğu, kitap sever bir çok kişi tarafından merak konusu olmuştur. Şefik Can dedemizdeki kitap okuma, öğrenme ve öğretme tutkusunu anlayabilmek ve anlatabilmek oldukça zor olmakla birlikte, idrâkimiz ölçüsünde anladıklarımızı paylaşmak gerektiğine de inanıyoruz.

 

Şefik Can dedemiz doksan altı yıllık hayırlı ve bereketli bir ömür geçirmişti. Bizlerin ancak kitaplardan okuyup öğrenebileceği bir çok şeyi, yakından yaşamış, nice tarihi olaylara tanıklık etmişti. Çocukluğu Birinci Dünya Savaşının getirdiği şiddetli acı ve ıstıraplar içinde korku ve heyecanla bir şehirden diğer bir şehre kaçmakla geçmişti. Hatıralar gözlerinde canlandığı zaman, hüzün ve gözyaşıyla geçen günler o kadar yakın geliyordu ki; küçük bir çocukken görüp hissettiklerini, doksan yaşında bir kez daha yaşamaya gücü yetmiyordu. Ermenilerin bölgede yapmış oldukları katliamdan kaçmaya çalışırken, Erzurum’un karlı sokaklarındaki cesetler hâlâ gözlerinin önündeydi. Komşu teyzelerinin korku ve heyecandan bebelerini bile çalılıklara bırakıp kaçtıklarını babasından duyduğu zaman, öyle bir dehşete düşmüştü ki, yıllarca üzerinden etkisi silinmemişti. Çok küçük bir çocukken anacığının tabutu arkasında yüreği yanarak yürümüş, gözyaşları sel olup akıp gitmişti.

 

Bir asırlık ömrü içerisinde kim bilir daha ne dayanılmaz acılar, ıstıraplar, ayrılıklar görmüştü. Fakat şu bir gerçek ki; bunların hiç biri kendisine “Ahir ömrümde ki en büyük imtihanım” dediği, kitap okuyamama acısından daha ağır gelmemişti. Maddi, mânevi, eğitim ve öğretim aşkıyla, sürekli okuyup yazmakla tükettiği, doksan altı yıllık ömrünün son günlerinde okuyup yazacak kadar gözleri görmüyordu. O her şeyden çok sevdiği kitapları artık göremiyordu ama, yinede büyük bir merakla yeni çıkan eserleri yakından takip ediyordu. Kitabın çıktığı yayım evini, yazarını, içeriğini, inceden inceye dikkatle sorup araştırıyordu. Eğer okumayı arzu ettiği bir kitapsa okuyamayacağı için çok üzülüyor, ilgisini çeken o kitabı mutlaka almamı söyleyerek en azından dokunmak, içerisinden birkaç sayfada olsa dinlemek istiyordu.

Devamını Oku

MESNEVİHAN ŞEFİK CAN DEDE

H. Nur Artıran 

 

Günümüzde Mevlânâ ve Mesnevi denildiği zaman ilk akla gelen isimdir Şefik Can. Hazreti Mevlânâ’dan günümüze uzanan Mesnevihanlık zincirinin en son halkasıdır. Tüm yaşamı boyunca mütevazı hanesinin bir köşesinde, gösterişten uzak, sessiz, sakin bir şekilde yaşayarak, Mehmet Akif’in ” Sessiz yaşadım kim nereden bilecektir” mısraıyla kendini tanımlamıştır.

 

Bir asra yakın hiç durmadan, gürül gürül akan duru bir aşk çeşmesi, Hz. Mevlânâ semâsının parlak bir yıldızı, Türk Silahlı Kuvvetlerinin çok değerli, seçkin bir kumandanı olan Şefik Can hocamızın annesi; Ardahan’ın Carısğev kasabasından Yusuf Ağanın kızı “Gülşen Hanımdır.” Devrinin son derece varlıklı, kültürlü, saygın bir insanı olan Yusuf Ağa’nın, Gülşen Hanımdan başka üç de oğlu vardır. Ahmet, Muhammed ve Mustafa, isimlerindeki, Şefik Can hocamızın dayıları olan bu gençler, halkın büyük bir bölümünün okuma yazma bile bilmediği 1800’lü yıllarda, Moskova Petersburg Üniversitesi’nde yüksek eğitim görmüştür. Halk tarafından çok sevilen, yardımseverliği, dürüstlüğü, faziletiyle tanının Yusuf Ağa, Birinci Dünya Savaşında, Rusların bölgeyi işgal etmesi üzerine, çok iyi derecede Rusça bilmesi ve halk üzerindeki saygın otoritesi nedeniyle, yaşadıkları Kasabaya Nahiye Müdürü olarak atanmıştır.

Devamını Oku

SERTÂRİK MESNEVÎHÂN ŞEFİK CAN DEDE’NİN MESNEVÎ ÜZERİNE ÇALIŞMALARI *

H. Nur ARTIRAN

 

Özet

 

Mutasavvıf, âlim, edip, bir babanın ilgi ve terbiyesiyle daha çok küçük yaşlarda Hz.Mevlânâ, Şeyh Sâdi ve Hâfız’ın beyitlerini ezberleyerek büyüyen Şefik Can, Mevlevîlik içerisinde çok önemli bir makam teşkil eden Mesnevîhânlığın, yüzyılımızdaki icâzetli en son temsilcisidir.

 

Tüm hayatını Hz.Mevlânâ ve eserlerine adayarak geçiren bu güzide insan ilk önemli mânevî eğitimini ve Mesnevîhânlık icâzetini Tahirü-l Mevlevî’den almıştır. Hayatının en kemal devresi olan altmış dokuzla doksan dört yaşları arasında tamamlamış olduğu Mesnevî ile ilgili tüm çalışmalarında çağımız insanının en kolay bir şekilde Mesnevî’den faydalanmasını amaçlamıştır.

 

Şimdiye kadar yapılan tüm Mesnevî şerh ve tercümelerinden oldukça farklı bir konuma sahip olan, Mesnevi tercümesinde; farklı sayfalar arasına dağılan hikâye ve konuları bir araya getirerek, beyitleri kendi içerisinde şerhli olarak tercüme etmiştir. Şefik Can’ın Mesnevî dışında Hz.Mevlânâ’nın Divân-ı Kebîr-i, Rubâîleri, Hayatı Şahsiyet Fikirleri ve Mitoloji üzerine de çeşitli eserleri yayımlanmıştır.

 

Biz bu tebliğimizde Sertârik Mesnevîhân Şefik Can Dedemizin Mesnevî üzerine yapmış olduğu çalışmaların hazırlanışı, amacı, üslubu ve Mesnevî’yi okumada okuyuculara sunmuş olduğu kolaylıklar üzerinde duracağız.

 

Anahtar Kelimeler:Mevlânâ, Mesnevî, Mesnevîhân, Şefik Can.

 

Devamını Oku