Geceleyin Yürü

Geceleyin yürü, gece, sırlar rehberidir, herkes uyurken, ilahî aşk sırları, mana zevkleri gönle gelir. Çünkü geceleyin gönlün kapılan açılır, yapılan işler, yabancıların gözlerinden gizlenir. Geceleyin, gönlümüz aşk ile, gözlerimiz ise uyku ile karışmış olduğu halde, bizim yârin güzel yüzü ile işimiz vardır, buluşmamız vardır.

Hz. Mevlânâ

Hakk’tan sayılamayacak kadar lütuflar, ihsanlar; senden ise sayılamayacak kadar çok hatalar, kusurlar !

• Ey gönül, işlediğin suçlara, kusurlara karşılık, Hakk’tan özür dilemek için neler düşünüyorsun? O’ndan sayılamayacak kadar lütuflar, iyilikler, ihsanlar, vefalar gelmede, senden de bunca hatalar, kusurlar, cefalar görünmede… 

O’nun tarafından, bunca keremler, senden ise, manasız aykırı işler; O’ndan pek çok nimetler, senden ise sayılamayacak kadar çok hatalar suçlar, günahlar… 

• Senden bunca haset, bunca kötü düşünce, bunca dedikodu. O’ndan ise bunca ihsan, bunca lütuf, bunca iyilikler. 

• Yaptığın kötülüklerden, işlediğin günahlardan pişman olup da, candan Allah dediğin zaman, seni belalardan kurtarmak için senin imdadına yetişen, sana o duyguyu veren, kendini hissettiren O’dur.

• İşlediğin günah yüzünden korkuyorsun, kurtulmaya çareler arıyorsun. Bir daha işlememeye karar veriyorsun, işte o anda bu duygularla için karıştığı, kendinden utandığın, kendini ayıpladığın, vicdanın sızladığı zaman düşünmüyor musun? Bu duyguları sana veren, bu pişmanlığa seni düşüren, senin içindedir. Sana çok yakındır. O’nu sen ne diye kendinde, kendi içinde göremiyor, hissedemiyorsun? 

• O, seni bazen yaratılışına, kötü tabiatına bırakır, seni gümüş, altın, kadın sevdasına düşürür. Bazen de canına Hz. Mustafa’yı hayal etmenin nûrunu verir de içini aydınlatır. 

• Seni bazen bu tarafa çeker, iyi adamlara katar, bazen de o tarafa çeker, seni kötülere ulaştırır. Kurtuluş gemisini korkunç dalgalarla hırpalar, onu kırar, parçalar. 

• Ey zavallı insan, bu düşüşlerden, bu hallerden sakın ye’se kapılma; gizli gizli o kadar çok dua et, geceleri, o kadar çok ağla, inle ki; sonunda yedi kat gökten kulağına kurtuluş sesleri gelsin. 

 Divân-i Kebîr, Cilt 1, Gazel 1, Sefik Can

Aşk uğrunda neden Ferhad gibi dağları delmediniz?

 

 

• Neşesizlerin, hayattan bıkmış ve usanmış olanlann hepsi de gittiler! Evin kapısını kapayınız; düşüncelere dalmış, ümidini kaybetmiş şu aklın haline de gülünüz!

• Mademki siz de Hz. Muhammed(s.a.v.)’in manevî evlatlarındansınız, müminsiniz, mirac ediniz, göklere yükseliniz de, ayın yanağını öpünüz!

• Ey neşesizler, ey hayattan bıkmış usanmış kişiler! Niçin cesaretinizi kaybettiniz, niçin gittiniz; aşk uğrunda neden Ferhad gibi dağları delmediniz?

• Öyle oldu, böyle oldu; niçin doğru gelmedi? Kendiniz nasılsınız, değeriniz nedir; biliniz, anlayınız!

• Mademki aşk çeşmesini gördünüz, ümit çeşmesini gördünüz, neden kana kana su içmediniz? Mademki o güzeli gördünüz, nasıl oluyor da hala kendinizi beğeniyorsunuz?

• Mademki nür almak, nürlanmak istiyorsunuz, devletten, saadetten kaçmayınız; zaten O’nun tuzağına düşmüşsünüz!

• Canı ile oynayan pervane gibi, muma doğru koşunuz! Ne diye vefasız arkadaşa kendinizi vermiş, ne diye ona bağlanmışsınız?

• Pervanenin, mumun alevine kendini attığı gibi siz de aşk ateşine kendinizi atınız, yanınız yakılınız da, gönlünüzü, rühunuzu aydınlatınız! Hayretinizden senelerin eskittiği, hırpaladığı bu köhne bedeni atınız da, taze bir tene, yeni bir bedene

 

Divân-ı Kebîr Seçmeler, Şefik Can, Cilt 1, 427

Bizim ölümümüz, ebedî bir düğündür.

 

• Bizim ölümümüz, ebedî bir düğündür. Onun sırrı nedir? “0 tek bir Allah’tır.”

• Evlerin pencerelerinden içeri giren güneşin ışığı, her evin içine ayrı ayrı pencereden girdiği için bölünür gibi görünür. Ama bütün evlerin pencereleri kapanırsa bu bölünme, sayı ortadan kalkar.

• Bir üzüm salkımının üstündeki üzüm taneleri sayılabilir. Fakat o salkım sıkılırsa meydana gelen şırada sayı yoktur.

• Aslında ölüm, Allah’ın nüru ile diri olan kişinin ruhuna, beden zindanından kurtuluş yardımıdır.

• Ölüp giden kişiye kötü deme, iyi de deme; çünkü onlar, iyilikten de kötülükten de kurtulmuşlardır.

• Gözünü Hakk uğruna harca, herkesi kötü görme, görmediğini de söyleme, söyleme de gözüne bir başka göz, bir başka görüş verilsin.

• Başkalarında ayıp görmediğin için sana verilen o göz, gözlerin de gözüdür. Hiçbir şey ona gizli kalmaz.

• Bir göz, Allah’ın nuruyla bakarsa, her şeyi apaçık görür.

“beyitte şu hadîsten iktibas var; “Mü’min, Allah’ın nüruyla görür.

• Her ne kadar bütün nürlar Allah’ın nüru ise de, sen hepsine birden Hakk’ın nüru deme.

• Bakî olan, sonsuz olan nür Allah’ın nurudur. Fanî olan, geçici olan nür, bedenin sıfatıdır, cismin sıfatıdır.

• Ey Allah’ım, senin lütfunu, ihsanını görmüştür de onun için “göz kuşu” senin aşk havanda kanat çırpmadadır.

• 0 ötelere, göklerin de göklerine kadar yükselmiştir de seni arayıp durmadadır.

• Ya ona cemalinden bir göz ver. Yahut da bu cür’eti, bu ayıbı yüzünden onu kapından kovma.

• Sen, canın gözünü her an ağlat, fanî güzellerin boylarının, poslarının, güzel yüzlerinin tuzağından sen onu koru Allah’ım!

• 0, uykuda senin yüzünden bir uyanıklık gördü. Gerçekten de bu, bir olgunluk rüyasıdır, doğru yolu buluş görüşüdür.

 

Divân-ı Kebîr Seçmeler, Şefik Can, Cilt 1, 327

Hz. Adem, senin azarlayışının verdiği neşe ile cennetin bahçesini bıraktı da yeryüzünde kapı eşiğini makam edindi.

 

 

• Ey benim canım! Benim her yönümde, altı cihetimde de senin güzelliğinin resmi var. Ben her tarafta seni görüyorum. Aynada da parıl parıl senin yüzün parlamada.

• Aynasını ancak kendi miktarınca görebilir. Çünkü sen bu kadar güzellikle, bu ihtişamla aynaya sığamazsın.

• Güneş, seni ne vakit görebilirim diye, senin güneşinden sordu. Güneşin cevap verdi de, dedi ki; “Sen battığın zaman ben doğarım.”

• Ey aşk! Işığı yedi kat göğe sığmayan akıl, nasıl oldu da senin tuzağına düştü, senin çuvalına girdi?

• Akıl, aşk harmanının ancak bir buğday tanesidir. Fakat bu buğday tanesi, senin kolunu kanadını bağlamıştır.

• Hakk’ın ebedî hayat denizine dalarak ebedî canı görünce, bu can sana kol ve kanat kesildi.

• Artık aşka sahip oldun. Sence şu mal mülk ne işe yarar? Bu alemin devleti yüksek mevkî, senin ulaştığın mevki’e ve devlete göre, ne işe yarar? Kaç pars eder?

• Sana karşı köpek nefsimiz, tilkilik edecek, hilelere baş vuracak, buna imkar var mı? Senin çakalına arslan bile secde eder.

• Ey benim canım! Gece gibi, gündüz gibi, elsiz ayaksız yollara düşmüş, koşup duruyorum. Çünkü gökyüzünden her an “gel” diye çağırdığını duymadayım.

• Senin nuruna karşı bizim karanlığımız da nedir? Senin güzel işlerine karşı bizim kötü işlerimizin ne değeri olabilir?

• Gündüzleri, senin ağacının altına düşmüş gölge gibiyiz. Geceleri de seher zamanına kadar dertten, eleminden emin olduğumuz halde ağlayıp, inlemedeyiz.

• Hz. Adem, senin azarlayışının verdiği şevkle, neşe ile cennetin bahçesini bıraktı da huzurunda kapı eşiğini makam edindi.

• Gönül denizi, senin insana değer verişinden, insana ikramda bulunuşundan köpürür, coşar. Fakat ben, senin sözlerine müştakım. Onun için dudağımı kapıyorum, susuyorum.

 

Divân-ı Kebîr Seçmeler, Şefik Can, Cilt 3, 1086

 

 

Herkes aşık olamaz, aşık olan kişiye dert gerek.

 

 

• Kardeşim! Herkes aşık olamaz. Aşık olan kişiye dert gerek, dert nerede? Aşık olan kişinin sabırlı olması, aşkına sadık kalması lazımdır. Böyle bir er nerededir? Gerçek aşık nerededir?

• Ne zamana kadar böyle yersiz, manasız düşüncelere kendini kaptıracaksın? Ne zamana kadar “Ben” düşüncesine saplanıp kalacaksın? Hani ateşli naralar, nerede sararmış yüzler?

• Ben kimya ve altın aramıyorum. Altın olmaya istidadı bulunan bakır nerede? Aşka doğru hararetli hararetli, hızlı hızlı gideni kim bulmuştur. Yarı hararetli, yarı soğuk yol alan nerede?

 

Divân-ı Kebîr Seçmeler, Şefik Can, Cilt 3, 1048

Biz yarın ihtiyarlayacak güzel değiliz. Biz ebediyyen genciz.

 

• Bizden bıkma biz çok güzeliz! Başkalarının kıskanmasından ötürü ürktük, güzelliğimizi gizledik.

• Birgün beden örtüsünü canın üstünden atınca görürsün ki; canı ay da, firkad yıldızı da kıskanmaktadır. Onların hiç birinde canın parlaklığı yoktur.

• Bizi görmek için yüzünü yıka, temizlen, kirliliklerden kurtul! Çünkü kirli bir insan bizi göremez. Kendini manevî kirlerden temizleyemeyeceksen bizden uzak dur! Kendi güzelliğimiz bize yeter.

• Biz yarın ihtiyarlayacak bir güzel değiliz, biz ebediyyen genciz. Gönlümüz rahattır, hoştur. Biz kadîmiz, önümüze ön, sonumuza son yoktur.

• Giydiğimiz beden elbisesi eskidi, yıprandıysa da, ne gam? 0 elbisenin içindeki ihtiyarlamadı. Ömür örtümüz fanîdir. Fakat kendimiz uçsuz bucaksız bir ömürüz.

• İblis Adem’in hakîkatini göremedi. Örtüsünü gördü de ondan yüz çevirdi. Hz. Adem ona; “Sen Hakk dergahından sürülmüşsün, kovulmuşsun, biz sürülmedik, kovulmadık.” diye seslendi.

• İblis secde etmedi ama meleklerin hepsi secde ettiler de; “Gönlümüz örtü altında bir güzele düştü.

• Örtü altında öyle bir güzel var ki; güzelliği aklımızdan başımızdan aldı da o güzelliğe karşı secdeye kapandık.” dediler.

• îhtiyarlamış kişileri güzellerden ayırdedemezsek, aklımız, aşk aleminde bu seçmeyi yapamazsa, biz aşkta dinimizden dönmüş sayılırız.

• Güzelin sözü mü olur? 0 Allah arslanıdır, biz çocukça sözlere daldık. Zaten de çocuklarız. Biz aşk bilgisinde daha alfabedeyiz, ebced okumadayız.

 

Divân-ı Kebîr Seçmeler, Şefik Can, Cilt 2, 742

Şu toprak perdesinin ötesinde gizli bir zevk var.

 

 

• Ey benim canım! Şu toprak perdesinin ötesinde gizli bir zevk, gizli bir mutlu yaşayış vardır. Her şeyi gizleyen bu örtünün ardında yüzlerce güzel Yusuflar vardır. Bu ten, bu görünen beden ortadan gidince, asıl varlığın olan ruhun kalır. Ey sonsuz olan ruh, ey fanî olan ten!

• Bu halin nasıl olduğunu anlamak istersen, her gece kendine bak! Uykuya dalınca tenin ölmüş gibidir, ruhunsa cennet bahçelerinde kanat çırpmaktadır

 

Divân-ı Kebîr Seçmeler, Şefik Can, Cilt 3, 1224

Hak yolunda çalışmak çabalamak gerek

Kalk, günahkârlara, kurtuluş yolunu gösteren, kurtuluş

kutbunun etrafında, Kabe’yi tavaf eden ve Arafat’a çıkan

hacılar gibi dön, dolaş, onun çevresinden ayrılma. Ne diye,

balçık gibi yere yapışıp kaldın? Hak yolunda yürüyen kişiler

için, uğraşmak, mürşid bulmak için çalışmak, çabalamak gerek.

Bilmez misin ki: Hareketler, sonunda bereketlerin anahtarı

olur.

Şefik Can, Rubaîler, 122