Sükûttaki Kelâm

Sözler var söz evinde; kimisi kırık, kimisi beyhûde ve sahipsiz; debdebeli, hırçın, manası kayıp. Sözden öte ise kelâm var can evinde; ruha gıda, derde devâ; sükût içinde apaydınlık. Fakat bir söz de var ki çaresiz, mahcup, ızdıraplar içinde; pervane gibi kanadı yanık, bir kelâma müştâk, manaya âşık; sanki gül hâmuş bülbül de hâmuş, yaşıyorlar bir aşk çilesini…

Avuçların içinde pamuk gibi beyaz bir kâğıt, hep öylece bembeyaz kalsaydı. Bir nazar etselerdi ona; sükûta hemdem. Üflenseydi içine nice binbir âlem. Kalemsiz, renksiz, sessiz. Damla damla akar mıydı harfler kalbimize, dökülür müydü sükûtta yazılan o kelâmlar içimize? Duyabilir miydik sükûtun mahrem sesini? Ve o kelâm ki, hangi kitaplarda yazılı?  Hangi sayfalara kayıtlı? Bir can sedâsı mıdır o? Bir nur hâlesi midir o? Yoksa kelâm da, bir kelâma mı âşık olmuştur ki söz evinden çekilip gider; bir can kuytusuna kendisini pinhan eyler!.. Kelâmdaki bu esrar! Ya sükût, o nasıl bir deryadır ki kelâmı bir inci gibi içinde saklar. Ne hayrettir! Söz gümüşse sükût altındır diyorlar; hâlbuki bir düşünseler! Söz gümüşse, sükût alevler içinde kavrulan bir altındır deseler. Yahut da söz divâne bir çilekeşse, sükût kelâmın manasını bağrında taşıyan içli bir aşk öyküsüdür deseler…

Devamını Oku

Mesnevîhan Şefik Can, Mevlânâ, Mesnevî ve Mevlevîlik

Şefik Can Hoca Efendi (Şefik Dede) ile Nisan 2004 tarihinde uzun bir röportaj yaptık. Daha soracak ve öğrenecek çok şeyimiz olduğu için ileriki bir tarihte röportajımıza devam etmek üzere randevulaşarak kendilerinden ayrıldık. Ancak daha sonra geçirdiği ani bir rahatsızlık neticesinde konuşma zorluğu çekmesi sebebiyle randevumuzu gerçekleştiremedik. Rahatsızlığı neticesinde Hakk’ın rahmetine kavuştu. Bu nedenle, soracağımız bir çok soru elimizde kalmıştı. Yirminci asrın neredeyse tamamına şahitlik etmiş, ilim, irfan ve edebiyat çevreleriyle beraber olmuş, bir çok önemli hadiseye şahitlik etmiş, doksan altı yaşlarındaki Mevlânâ ve Mesnevî uzmanı asırlık çınar susmuştu. Röportajı nasıl kâmil bir hale getirebiliriz diye çabalarken imdadımıza kendilerinin işareti ile asistanı Bahar Nur Artıran hanımefendi yetişti. Şefik Dede ile daha önce yapılmış olan röportajlarda, sormak ve öğrenmek istediğimiz soruların cevabı olabileceğini söyledi. Biz de bu güne kadar çeşitli dergi ve gazetelerde Şefik Dede ile yapılmış olan bir çok söyleşi ve röportajları tek tek tarayarak, merak ettiğimiz soruların cevabını buralarda aradık. Neticede bu röportaj ortaya çıktı. Kendilerine Allah’tan rahmet diliyoruz (S. Küçük)

 

 

Şefik Can kimdir?

Devamını Oku

Geceleyin Yürü

Geceleyin yürü, gece, sırlar rehberidir, herkes uyurken, ilahî aşk sırları, mana zevkleri gönle gelir. Çünkü geceleyin gönlün kapılan açılır, yapılan işler, yabancıların gözlerinden gizlenir. Geceleyin, gönlümüz aşk ile, gözlerimiz ise uyku ile karışmış olduğu halde, bizim yârin güzel yüzü ile işimiz vardır, buluşmamız vardır.

Hz. Mevlânâ

Hakk’tan sayılamayacak kadar lütuflar, ihsanlar; senden ise sayılamayacak kadar çok hatalar, kusurlar !

• Ey gönül, işlediğin suçlara, kusurlara karşılık, Hakk’tan özür dilemek için neler düşünüyorsun? O’ndan sayılamayacak kadar lütuflar, iyilikler, ihsanlar, vefalar gelmede, senden de bunca hatalar, kusurlar, cefalar görünmede… 

O’nun tarafından, bunca keremler, senden ise, manasız aykırı işler; O’ndan pek çok nimetler, senden ise sayılamayacak kadar çok hatalar suçlar, günahlar… 

• Senden bunca haset, bunca kötü düşünce, bunca dedikodu. O’ndan ise bunca ihsan, bunca lütuf, bunca iyilikler. 

• Yaptığın kötülüklerden, işlediğin günahlardan pişman olup da, candan Allah dediğin zaman, seni belalardan kurtarmak için senin imdadına yetişen, sana o duyguyu veren, kendini hissettiren O’dur.

• İşlediğin günah yüzünden korkuyorsun, kurtulmaya çareler arıyorsun. Bir daha işlememeye karar veriyorsun, işte o anda bu duygularla için karıştığı, kendinden utandığın, kendini ayıpladığın, vicdanın sızladığı zaman düşünmüyor musun? Bu duyguları sana veren, bu pişmanlığa seni düşüren, senin içindedir. Sana çok yakındır. O’nu sen ne diye kendinde, kendi içinde göremiyor, hissedemiyorsun? 

• O, seni bazen yaratılışına, kötü tabiatına bırakır, seni gümüş, altın, kadın sevdasına düşürür. Bazen de canına Hz. Mustafa’yı hayal etmenin nûrunu verir de içini aydınlatır. 

• Seni bazen bu tarafa çeker, iyi adamlara katar, bazen de o tarafa çeker, seni kötülere ulaştırır. Kurtuluş gemisini korkunç dalgalarla hırpalar, onu kırar, parçalar. 

• Ey zavallı insan, bu düşüşlerden, bu hallerden sakın ye’se kapılma; gizli gizli o kadar çok dua et, geceleri, o kadar çok ağla, inle ki; sonunda yedi kat gökten kulağına kurtuluş sesleri gelsin. 

 Divân-i Kebîr, Cilt 1, Gazel 1, Sefik Can

Hâtunların Övüncü, Gürcü Hâtun’dan Günümüze Gelen Kubbe-i Hadrâ

Kubbe-i Hadrâ’nın gölgesine asırlardır nice Hakk âşıkları niyâz içre bende oldular. Cenâb-ı Hakk katından gönüllere nüfûz eden bu İlâhî aşk öyle bir mukaddes sonsuzluktur ki ne evveli vardır ne âhiri. Zâhir ve bâtın tecellîgâhda temaşa edilen her zerrenin ardında muhakkak ki o mutlak gayb güzelinin mührü görülür. İlâhî bir görüş, rahmanî bir duyuş ve ulvî bir idrâk olmalıdır ki bu mührü gizleyen perdeler açılıversin.

Her ne kadar kendi acziyetimizle ötelerin seslerini işitemesek de, cümle âlem anbean tesbih ve zikirler içinde hâl ile bizlere bir şeyler anlatır. Hazreti Pîr Mevlânâ’nın gül bahçesindeki Huzûr-u âlisinden de rahmet rahmet uçuşan sırlı nağmeler topraktan yaratılmış insanın bağrına hiç dinmeden yağar.

Devamını Oku